Sana yeni bir isim verdim ben, Agafya dedim. Yüce ask dedim.
Kalbimin en derinine sakladim seni, kimse görmesin istedim.
Ve o ismi sadece ben bildim ve sen sadece benim oldun...
Beni sevmek bana tahammül etmek demektir. Eger beni seviyorsan buna katlanacaksin. Beni ben olmaktan cikararak sevemezsin. O zaman sevdigin kisi ben degil, baska birisi olur. Sen baska birisini istiyorsan, o zaman baska birine git, ben ise buyum. Iste senin asil caresizligin de burada basliyor Anton.
1920li yillar. Rusyada büyük bir devrim olmus, Avrupa birdenbire kendi derdine düsmüs, Birinci Dünya Savasini yarida kesmek zorunda kalmistir. Devrimden kacan Rus asilzadeler, dillere destan güzel Rus kadinlari, isgal altindaki Istanbulun yolunu tutmuslardir. Bir tarafta Anadoluda amansizca süren ölüm kalim savasi, bir tarafta Istanbulun yeni tanistigi gece hayati... Istanbul, tarihinde ilk kez kadinlarla ama bambaska kadinlarla tanismaya hazirlanmaktadir... Bir tarafta gurbette yasanan kanli bir askin hikayesi... Bir tarafta intikamlar, trajediler, asklar...
Erschienen im Januar 2014, schreibt Ertürk Aksun in seinem Roman Agafya über eine Liebesgeschichte in den 20er Jahren in Russland Mich lieben bedeutet, mich erdulden. Wenn du mich liebst, musst du das aushalten. Du kannst mich nicht lieben, in dem du mich aus mir herausnimmst. Dann bin nicht ich, der, den du liebst, sondern ein anderer. Wenn du jemand anderes möchtest, dann gehe zu jemand anderem. Ich bin ich. Genau hier beginnt deine Verzweiflung, Anton.