Nereye gidiyordum, hayattan ne bekliyordum Daha kac beyaz sayfayi kirletip yirtip atacaktim Daha kac denizde bogulacaktim Hangi uzak kiyiya vuracaktim Kac parcaya ayrilacaktim Kaybettigim ruhumu nereden bulacaktim
Deniz Yelkencioglu, bir tasra kasabasinin kütüphanesinde duvara asili deniz feneri resmine bakip bakip hayaller kurardi. Masum düsleri ask icin cinayet isledigini sandiginda parcalandi. Artik farkli kimliklerle farkli deneyimlere yelken acacak, otoyollarda, uzak ciftliklerde, herkesin unuttugu kentlerde kurdugu yeni yasantilar suclu bir kacisla sonlanacakti. Gecmisi ve kasabanin tozlu sureti unutulmaya yüz tutmustu yavas yavas. Yarinsizdi. Ta ki Denizini buluncaya kadar...
Her deneyimin kapisi, dünyanin bir ucunda büyülü bir deniz fenerinin bekcilik yaptigi kiyilara aciliyordu belki de. Yasami, dünü, bugünü, yarini var eden askin kiyilarina...