Cok genc yasta resme baslayan ama Mondrianin resimleriyle tanisinca asla onun kadar iyi bir ressam olamayacagina karar verip resim yapmaktan vazgecen Joseph Malderoyce, tüberküloza takintili sekilde merak duyan, felsefi görüslü bir adamdir. Ailesinden yüklü bir miras kalinca, calismakta oldugu hukuk firmasindaki bogucu isinden istifa eder ve isimsiz bir ülkenin en kuzeyinde, adi sani bilinmeyen bir kasabaya yerlesir. Orada, bir cam ormaninin kenarindaki bir evde tek basina yasarken, bir sabah, evinin verandasinda uyuyan, fena halde dövülmüs bir cocuk bulur.
Kimsesiz ve yardima muhtac oldugu anlasilan Abel, böylece Josephin hayatina girer ve cok gecmeden onun en yakin sirdasi olur. Ama iliskileri ilerledikce, seytani bir zekasi olan Abelin davranislari tuhaflasmaya baslar. Sonunda Joseph, evinde kendi eliyle besledigi bu sorunla yüzlesmek zorunda kalir Bu, cocuktan oldugu kadar kendisinden de kaynaklandigi anlasilan bir kötülüktür. Cok gecmeden Joseph, kontrol edemedigi siddet dolu fantezilerin esiri haline gelir.
Titizlikle islenen ve son derece tüyler ürpertici olan bu cagdas roman, insanin gercek dogasini ve ruhunun en karanlik ve en kuytu köselerini irdeleyen, kiskirtici ve sarsici bir erdemin hikayesidir.
Gerilim dolu bir peri masali, bir ask öyküsü... Elinize alinca bir gecede bitireceginiz bir kitap, tipki cocukken yaptiginiz gibi. Andrew Sean Greer