Altin Boynuzu tepeden gören dagin yamaclarina geldiklerinde, Hürrem birden cocuksulasti. Kosmaya basladi. Sabirsizdi; sanki zirvenin vahsi issizligi onu cagiriyordu. Pesinden yavas yavas ama sabirla tirmanan Süleymana bakti. Hayatinin en büyük askina, kocasina Sariginin altindan damlayan ter Süleymanin gözlerine iniyor, uzun ve seyrek biyiklarinda biraz oyalanip düsüyordu. Sultanin yüzüne, yirtici bir kusun gagasini andiran kemer burnuna, aralanmis ince dudaklarina ve sivri dislerine, ardindan da zirveye cevirdi gözlerini. Dönüp tekrar bakti Süleymana. Dünyanin en büyük imparatorlugunun zirvesinde ikisi vardi sadece. Ama hayir Bulutlar, farkli sarkilar söylüyordu. Sadece kendisinin duyabilecegi sarkilar. Orasi sadece senin, güc senin. Bir zamanlar senin icin hayal olan özgürlük simdi bir köle olup, ayaklarinin altina serildi...
Hürremin Süleymana bakislari donuklasti. Kendisine dogru gelen bir sultan degil, sadece gölgeydi.
Beyaz zirve gözalici ve büyüleyiciydi. Orada sadece tek bir kisi icin yer oldugunu gördü...
O yer de kendisine aitti...