Hapishanedeki siddet, her yönüyle, siddete maruz kalan kadar siddeti uygulayan acisindan da toplumun ve sistemin bütünündeki siddetin parcasidir. Tek fark, disarda siddetin bir türünden kacip digerine yakalanmak, zirhlarla korunur gibi yapmak, sürekli kacmak hep ihtimal dahilindedir; icerde ise yalitilmis ve yoksun birakilmis insan yogunlastirilmis bir siddetle karsi karsiya kalir. Üstelik, yüz yüze gelinemeyen, cünkü yüzü, dili olmayan bir siddet... Bu faili olmayan fiil dehsetin kapisidir sadece vardir, üstlenilmez, sorumlu failin, öznenin yoklugu, bir süre sonra, fiile maruz kalani da özne olmaktan cikarir.
Hapishanenin sacmaligi hem insana kogus hem insansizliga hücre mahkm etmesindedir. Insana ve insansizliga mahkm olmak, kisiyi kalabaligin daimi varligi dolayisiyla bireysel yaraticiligindan ve tecridin daimi varligi dolayisiyla toplumsal yaraticiligindan mahrum eder.
Suc, iktidar hiyerarsisinin tepesinden asagiya dogru örgütlenirken insan kapatiliyor; yalnizca hapishaneye degil, toplumsalligin her alanina. Ve kapatilmanin gözle görülmeyen, incelikli, muglak süreci basliyor Ölüm hep var, delilik de uzakta degil. Öznenin dislandigi bu cagda icerdeki -ve disardaki- ise kendine yol ariyor; kapatilmanin olmadigi, sacmaligin yalnizca insan varligiyla sinirli kaldigi bir hayata...