Dünyanin bircok ülkesi, dünyaca ünlü bu piyanisti onurlandirmak
üzere birbiriyle yarisiyor. Aldigi otuza yakin uluslararasi ödül bunun kaniti. Avrupa Birligi onu Kültür Elcisi unvaniyla dogu ve bati ülkelerinin kültürleri arasinda köprü kurmakla görevlendiriyor. Salzburg Festivalinin acilis konseri onun dünya prömiyeri ile aciliyor. Japonya, 2009da Tokyoda adina bir festival yapiyor. Fransa ve Almanyada ona özel geceler düzenleniyor. O ise, sanatiyla ve tüm varligiyla, insanligin müzikal sesini yükseltme cabasiyla yasiyor.
Fazil Say, dünya mükemmel olmadigi icin sanat var, diyen ve kendisini dünya yurttasi olarak tanimlayan bir insan. Türkiyenin
önümüzdeki 55 yil icerisinde uluslararasi platformda politik
anlamda etkin bir rolü olacagini ve dünyada önemli ilk on ülke
arasina girecegini düsünüyorum. Fakat kültürel yasama gelince
bir sanatci icin Türkiyede yasamak günümüzdeki kadar zor olmamisti. diyerek, derdini ortaya koyan bir sanatci. Ülke, cagdas anlayista olanlar ve devleti yöneten partiyi olusturan Islamcilar olmak üzere, ikiye bölünmüs durumda. Onlarin sözü geciyor. Bu nedenle diger taraf -ki ben de kendimi burada görüyorum cok dertli. Haksiz da degil. Iran gibi mi olacagiz sorusunu yöneltmek siradan bir kuruntu degil; bir ölcüde gercegin ta kendisi. diyebilecek kadar cesur biri.
Her cagda ve her cografyada görülen, gericilige muhalefet etme görevini yerine getiren tüm gercek sanatcilar gibi, Fazil Say da, ülkesindeki carpiklik ve bozukluklara dikkat cekmeyi görev ediniyor. Fazil Sayin sanatci duyarliligiyla ortaya koydugu bu muhalif tutumu, yurdumuzun emperyalizm ve yobazlik kiskacindan kurtulusu yolunda verilen mücadeleye katki sagliyor. Elinizdeki kitap, Fazil Sayin özel yasamina ve sanat kariyerine dair bilinmeyen pek cok konuya isik tutmanin yani sira bu katkinin da altini ciziyor.