Günlerdir; o iki beyaz gömleklinin hikayesine tanik olan kac kisiydik, bunu düsündüm. Taniklarin her birinin hikayesini düsündüm. Icimizden biri bu ölümü cagirmis olabilir mi diye düsündüm.
Zühale anlatabilseydim, ölüm üzerine düsünmemin, okumamin sebebi Nermini cok özlemek ile alakali degil. Icimdeki bosluk ile alakali. Ve bu bosluk bir kadindan arta kalan bosluk degil. Belki bir kadinin doldurmasi gerekirken doldurmadigi bosluk.
Kim kendi hikayesini tam olarak bilebiliyor ki Her anlatisimizda degisen bir sey hikayelerimiz. Degisirken ayni kalan üstelik. Sir da burada gizli ya. Onca degisiklige ragmen ayni kalan nedir Yaslanirken ve yaralanirken korumaya calistigimiz sey nedir
Karsima cikan bütün kadinlarin sadece benim yükümü azaltmak gibi bir görevi oldugu duygusundan kurtulmam gerekiyor.
Kadinlar hayati düzeltmek isterken cok yaralaniyor. Erkekler fragmanlarin icinde yasamak istiyor. Kabataslak bir özet. Fazla katmanli olmayan. Bir hikayenin bütünlügü erkeklere fazlasiyla agir, fazlasiyla sikici geliyor. Makineleri tamir edebilen erkekler, yazik ki hayati tamir edemiyor. Onun icin erkekler hayati bozma haklarinin hic olmadigini bilerek yasamali.
Fatma Barbarosoglunun kaleminden bir solukta okuyacaginiz Son On Bes Dakika ile kendinize ve sevdiklerinize bir adim daha yaklasacak, hayatinizdaki renklerin ve seslerin bütünlestigini fark edeceksiniz.